-
Tarih: 09.05.2022
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 73/A maddesi ile Getirilen Dava Şartı Arabuluculuk Düzenlemeden Sonraki Uyuşmazlıklar İçin Uygulanır
YARGITAY
ÜÇÜNCÜ HUKUK DAİRESİ
Esas: 2022/3116
Karar: 2022/4302
Tarih: 09.05.2022
- TAZMİNAT DAVASI
- TÜKETİCİ KREDİSİNDE UYGULANAN KARTEL FAİZİ NEDENİYLE UĞRANILAN ZARARIN TAZMİNİ İSTEMİ
- DAVA ŞARTI OLARAK ARABULUCULUK
- 6325 s. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanun
- 6502 s. Tüketicinin Korunması Kanunu -Yeni-
- 6098 s. Borçlar K
- 6102 Türk Ticaret K
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 6. TÜKETİCİ MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/09/2019
NUMARASI : 2019/745-2019/475
Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması neticesinde davanın usulden reddine dair verilen hükmün Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozulması istenilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı, davalı bankadan 21 Ağustos 2007 ve 22 Eylül 2011 tarihleri arasında kullandığı kredi nedeniyle kartel faizi uygulanmak suretiyle tarafına zarar verilmiş olduğunu, zarar karşılığı fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00 TL nin tarafına ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmemiştir.
Mahkemece, tüketici tarafından bankacılık işleminden doğan alacağın tahsili isteği ile 04/09/2019 tarihinde dava açıldığı, 7155 sayılı Kanunun 20 inci maddesi hükmünün 01/01/2019 tarihinde yürürlüğe girdiği, 6352 Sayılı Kanunun 18/A-2 maddesindeki "Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir." düzenlemesi nedeniyle arabulucuya başvurulmadan dava açıldığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 07/04/2022 tarihli yazısında; davanın 04.09.2019 tarihinde açıldığı, davanın tüketici mahkemesinde görüldüğü, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 73/A maddesi ile getirilen dava şartı arabuluculuk ile ilgili düzenlemenin ise 28.07.2020 tarihinden sonra açılan davalar hakkında uygulanması gerektiği göz önünde bulundurularak mahkemece, yargılamaya devam edilerek toplanacak delillere göre karar verilmesi gerekirken, dava şartı arabuluculuk kapsamında kaldığı gerekçesi ile usulden reddine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; kararın, 6100 sayılı HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Dava, davalı bankadan kullanılan tüketici kredisinde uygulanan kartel faizi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Uyuşmazlık dava konusu uyuşmazlığın çözümünde arabuluculuğa başvurulmasının zorunlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için konuya ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesi gerekmektedir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 4 üncü maddesinin birinci fıkrası;
“(1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;
a) Bu Kanunda,
b) Türk Medeni Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ila 969 uncu maddelerinde,
c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ila 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ila 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ila 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ila 554, havale hakkındaki 555 ila 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ila 580 inci maddelerinde,
d) Fikri mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,
e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde,
f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.” düzenlemesini içermektedir.
Anılan düzenleme ile ticari davalar; mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grup halinde düzenlenmiştir.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), icra ve İflas Kanunu (m. 154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK'da yeterli görülmüştür.
Aynı Kanun’un “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlıklı 5/A maddesinin birinci fıkrası;
“(1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” düzenlemesi ile alacak ve tazminat taleplerini içeren ticari davaların açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olmasının bir dava şartı olduğu hükme bağlanmıştır.
6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinde;
“(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.
Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılmadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması halinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir, ihtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine verilir. Arabulucuya başvurulmadan davaaçıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” hükmü düzenlenmiştir.
Somut olayda; davacı, davalı bankadan kullandığı tüketici kredilerinde uygulanan kartel faizinden kaynaklı maddi zararının tazmini talebinde bulunduğu ve kullanılan kredinin tüketici kredisi olduğunun dava dilekçesi ile belirtildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar ile somut olaya ilişkin maddi ve hukuki olgular bir arada değerlendirildiğinde; davalının tacir olmadığı ve davanın ticari dava olarak kabul edilemeyeceği açık olduğuna göre, davanın açılmasından önce arabulucuya başvurulması gerektiğinden bahsedilemez. Kaldı ki taraflar arasındaki uyuşmazlığın tüketici uyuşmazlığı olduğu, davanın 04.09.2019 tarihinde açıldığı, davanın tüketici mahkemesinde görüldüğü, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 73/A maddesi ile getirilen dava şartıarabuluculuk ile ilgili düzenlemenin ise 28.07.2020 tarihinden sonra açılan davalar hakkında uygulanması gerektiği değerlendirildiğinde arabuluculuğun başvurulması zorunluluğu yoktur.
Hal böyle olunca, mahkemece; davanın esasının incelenmesi ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın usulden reddine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olduğundan, Adalet Bakanlığının bu yöne ilişen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma talebinin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve davadosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 09.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
-
Mükellefe sahte fatura kullanma suçu isnad edilmeden önce faturaların gerçek alım-satım karşılığı olup olmadığının belirlenmesi için; sevk ve taşıma irsaliyelerin teslim ve tesellüm belgelerinin getirtilmesi, faturaları düzenleyen mükellef ile kullanan mükellefin ticari defter ve belgeleri üzerinde karşılıklı bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekir
-
Tarih: 20.03.2025
-
-
Eksik inceleme sonucu sahte fatura düzenleme/kullanma suçu isnad edilerek mahkumiyet hükmedilmesi hukuka aykırıdır
-
Tarih: 19.03.2025
-
-
Manevi tazminat davasını açacak kişinin hâkimin hükmedeceği tazminat tutarını öngörebilmesinin mümkün olmadığı ve tazminat miktarının hâkimin takdirine göre belirlendiği davalara ilişkin yargılama giderleri bakımından mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın HMK mad. 326/2 “manevi tazminat davaları” yönünden Anayasa’da yer alan mülkiyet hakkına ve hak arama özgürlüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle hukuka aykırıdır.
-
Tarih: 14.03.2025
-
-
Mükellefin sahte belge düzenleme fiiline nasıl ve ne şekilde iştirak ettiğinin açık ve net bir şekilde ortaya konulamadan sadece mükellef kurum adına bankadan para tahsilatı yapmış olduğundan yola çıkılarak sahte belge düzenlemek amacıyla hareket ettiği sonucuna varılamaz
-
Tarih: 12.03.2025
-
-
Sahte olduğu iddia edilen faturalardan kanaat edinecek miktarda fatura temin edilerek bu faturaların müvekkile gösterilmesi ve yazı ve imzaların kendisine ait olup olmadığının sorulduğunda kendisine ait olmadığını söylemesi halinde;faturalardaki yazı ve imzaların sanığa ait olup olmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekir
-
Tarih: 12.03.2025
-
-
“Seri Muhakeme” ve “Basit Yargılama”ya ilşkin hükümlerin “Sağır ve Dilsizler” açısından uygulanmayacağına ilşkin CMK md. 250/12 ve 251/7 AYM tarafından Anayasaya aykırı görülerek iptal edildi
-
Tarih: 10.03.2025
-
-
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun Ek 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “…ilk derece mahkemesi veya bölge idare mahkemesince nihai kararın verildiği tarihteki parasal sınır esas alınır.” bölümünün Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi
-
Tarih: 06.03.2025
-
-
Faturaları düzenleyen ve kullanan mükellefin yeterli mal girişi veya üretimi olup olmadığına ilişkin belgeler getirtilmeden ve mal ve para akışını gösteren ticari defter ve belgeleri karşılıklı incelenmeden kurulan mahkumiyet hükmü hukuka aykırıdır
-
Tarih: 27.02.2025
-
-
Defter ve belge isteme yazısının ve tebliğ belgesinin ilgili vergi dairesinden getirtilerek dosya arasına konulmadan hangi belgelerin hangi amaçla ne zaman istendiğinin, istemin 5 yıllık saklama süresi içerisinde yapılıp yapılmadığının tespit edilmemesiyle eksik inceleme sonucu kurulan hüküm hukuka aykırıdır.
-
Tarih: 25.02.2025
-
-
Case of Dilek Genç v. Türkiye
-
Tarih: 11.02.2025
-