-
Tarih: 09.02.2021
Ticaret Sicilinden Kaydı Silinen Şirketin Davada Taraf Olma Ehliyeti Bulunmadığı Gerekçesiyle Davanın Ehliyet Yönünden Reddi Gerekir
T.C.
DANIŞTAY
VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas : 2016/380
Karar : 2016/584
Tarih: 11.05.2016
ÖZET
Tüzel kişiliğin sona ermesinden önceki dönemlerle ilgili olsa dahi ticaret sicilinden kaydı silinen şirket adına tarh, tahakkuk ve tahsilat işlemleri tesis edilemeyeceği; tesis edilen işlemlerin de herhangi bir hukuki sonuç doğurmayacağı, hukuk düzeninde varlık kazanmayan işlemlerin ise herhangi bir kişinin menfaatini ihlal etmesinin söz konusu olamayacağı, tasfiyesi sonuçlanmakla hukuk alemindeki varlığı sona eren, medeni haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma ehliyeti de son bulan tüzel kişiliğin, gerek yargı mercilerinde, gerekse diğer resmi merciler önünde temsil edilemeyeceği, davada taraf olma ehliyeti de bulunmadığı gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddi hk.
İstemin Özeti : Tasfiyesi tamamlanmış şirket adına düzenlenen 18.11.2013 tarih ve 11 takip nolu ödeme emri davaya konu yapılmıştır.
Bursa 2. Vergi Mahkemesi 3.4.2015 gün ve E:2015/290, K:2015/458 sayılı kararıyla; sermaye şirketlerinin borçlu kılınabilmesi, tüzel kişiliğin yitirilmemiş olmasına bağlı olduğundan, tüzel kişiliğin sona ermesinden önceki dönemlerle ilgili olsa dahi ticaret sicilinden kaydı silinen şirket adına tarh, tahakkuk ve tahsilat işlemleri tesis edilemeyeceği; tesis edilen işlemlerin de herhangi bir hukuki sonuç doğurmayacağı, hukuk düzeninde varlık kazanmayan işlemlerin ise herhangi bir kişinin menfaatini ihlal etmesinin söz konusu olamayacağı, davacı şirketin 21.9.2011 tarihinde ticaret sicilinden terkin edilmesinden sonra vergi idaresi tarafından düzenlenen davaya konu ödeme emrinin tebliği üzerine tasfiyesi tamamlanan şirket tarafından görülmekte olan davanın açıldığı, tasfiyesi sonuçlanmakla hukuk alemindeki varlığı sona eren, medeni haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma ehliyeti de son bulan tüzel kişiliğin, gerek yargı mercilerinde, gerekse diğer resmi merciler önünde temsil edilemeyeceği, davada taraf olma ehliyeti de bulunmadığı gerekçesiyle davayı ehliyet yönünden reddetmiştir.
Tarafların temyiz istemlerini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi, 9.9.2015 gün ve E:2015/4644,
K:2015/8567 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (a) bendi, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10'uncu maddesinin 1 ve 2'nci fıkraları ile 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 34'üncü maddesine değindikten sonra; 21.9.2011 tarihinde ticaret sicilinden terkin edilen şirket adına 18.11.2013 tarihinde düzenlenen dava konusu ödeme emrinin tebliği üzerine dava açıldığı, Türk Ticaret Kanunu Hükümlerine göre, şirketlerin tüzel kişiliklerinin, ticaret sicilinden silinmeleriyle sona ereceği, adına ödeme emri düzenlenen şirketin tüzel kişiliğinin de ticaret sicilinden silindiği 21.9.2011 tarihinde sona ermiş bulunduğu, bu tarihten sonra, adı geçen şirketin haklara sahip olması, borçlu kılınması mümkün olmadığından ve münfesih şirket adına düzenlenen ödeme emrinde hukuka uyarlık bulunmadığından iptal edilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur.
Bozma kararına uymayan Bursa 2. Vergi Mahkemesi, 14.01.2016 gün ve E:2016/58, K:2016/68 sayılı kararıyla; aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ilk kararında ısrar etmiştir.
Davacı tarafından; tüzel kişiliği sona eren şirket adına ödeme emri düzenlenmesinin hukuka aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : Murat GÜNGÖR
Düşüncesi :Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, ısrar kararının dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından, istemin reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, tebligat işlemleri tamamlandığından yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca karar verilmesine gerek görülmeyerek dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi yukarıda açıklanan Bursa 2. Vergi Mahkemesinin 14.01.2016 gün ve E:2016/58, K:2016/68 sayılı ısrar kararı, aynı hukuksal nedenler ve gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir.
Bu nedenlerle, temyiz isteminin reddine, 11.05.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dosyanın incelenmesinden davacı şirketin tasfiyesinin 21.9.2011 tarihinde tamamlanarak ticaret sicilinden kaydının silindiği ve davanın, kanuni temsilcisi tarafından vekil tayin edilen avukatın imzaladığı dilekçe ile açıldığı anlaşılmıştır.
Hukuk Muhakemeleri Kanununun, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 31'inci maddesinin 1'inci fıkrasında göndermede bulunulan ehliyet ve vekalete ilişkin düzenlemelerine göre yargılama işlemlerinde bulunabilmek için, öncelikle hak ehliyetine sahip olmak gereklidir. Şirketler için söz konusu ehliyet, tüzel kişiliğin kazanıldığı tarihten kaybedildiği tarihe kadar mevcut olan bir niteliktir. Başka anlatımla; bir şirketin hak sahibi olması, borçlu kılınabilmesi ve temsili, ancak tüzel kişilik kazandığı tarihle tüzel kişiliğinin sona erdiği tarih arasındaki zaman diliminde olanaklı bulunmaktadır. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre de şirketlerin tüzel kişiliğinin sona ermesi, fesihleri sonucu ticaret sicilinden silinmeleriyle olur.
Bu hukuki durum karşısında; feshedilerek ticaret sicilinden kaydı silinmekle tüzel kişiliği, diğer bir deyişle hukuk alemindeki varlığı sona eren şirketin, medeni haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma ehliyeti de son bulmuştur. Dolayısıyla, yargılamanın hiçbir aşamasında taraf olma ehliyeti de bulunmayan münfesih tüzel kişiliğin, gerek yargı mercilerinde, gerekse diğer resmi merciler önünde temsil edilebileceğinden söz etmek olanaklı değildir. Bu bakımdan; hukuksal varlığı olmayan şirket adına açılan davanın, incelenmesine ve bu davada verilen kararın anılan şirket tarafından temyiz edilmesine yasal olanak bulunmadığından, temyiz isteminin incelenmeksizin reddi gerektiği oyuyla karara katılmıyoruz.
KARŞI OY
İdare Hukukuna göre idari davanın incelenebilmesi ve hükme bağlanabilmesi için davaya konu yapılan işlemin etkili olması yani hukuksal sonuç doğurabilir nitelik taşıması gerekir. Bu nitelikteki işlemler de ancak, hukuksal durumu etkilenenler tarafından dava konusu edilebilir.
Hukuksal sonuç doğurmayan işlemlerin idari davaya konu edilmesi; sonuç doğuran işlemlerin de hukuksal durumu etkilenmeyen kimseler tarafından dava konusu edilmesi mümkün olmadığından, etkisiz işlemlere karşı açılan davaların da ehliyetsiz kimseler tarafından açılan davalarda olduğu gibi esası incelenerek hüküm verilemez.
2577 sayılı Yasanın 49'uncu maddesinin (1-c) bendinde; usul hükümlerine uyulmamış olması bozma nedeni olarak öngörülmüştür. Yasa yapıcı; usul hükümlerine uyulmaksızın verilen ilk derece yargı yeri kararlarının bozularak kaldırılmasını sağlamak üzere ''hukuka aykırı karar verilmesi'' şeklindeki bozma nedeniyle yetinmemiş, bütün yargı kararlarının usul hükümlerine uyularak verilen kararlar olmasını amaçlamıştır. İdari davaya konu yapılamayacak bir işlem hakkında verilen iptal kararı gibi hukuk düzeninin ''kişi'' tanımına almadığı bir varlık adına açılan davada verilen iptal kararının usul hükümlerine uyulmaksızın verilmiş kararlar olduğu açıktır.
Temyiz edilen karar; tasfiyesi biten ve ticaret sicilinden kaydı silinen anonim şirket hakkında verilmiştir.
Kaydın silinmesinden sonraki tarihte düzenlenen ödeme emri davaya konu yapılmış ve temyiz edilen kararla dava ehliyet nedeniyle reddedilmiştir.
Bir şirketin borçlu kılınabilmesi, ancak tüzel kişilik kazandığı tarih ile bu kişiliğin sona erdiği tarih arasında zaman diliminde olanaklıdır. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre de şirketlerin tüzel kişilikleri ticaret sicilinden silinmesiyle sona erer.
Bu nedenle ticaret sicilinden kaydı silinen tüzel kişiliği bulunmayan anonim şirket adına düzenlenen ödeme emri hiçbir hukuksal sonuç doğurmayacağından, davaya konu edilmesine olanak yoktur. Hukuksal varlığı sona ermiş bir kurumun yargı yerlerinden hukuksal koruma istemesi söz konusu olamayacağına göre vergi mahkemesi incelenemeyecek bir dava hakkında hüküm vermiştir.
Vergi mahkemesince; ticaret sicilinden kaydının silinmesiyle tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabul edilmesine rağmen usul hükümlerine uyulmaksızın idari davaya konu edilmesi mümkün olmayan ödeme emrine yönelik davanın ehliyet yönünden reddi hukuka uygun düşmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddi gerektiği oyuyla karara katılmıyorum.
KARŞI OY
Temyiz isteminin kabulüyle, ısrar kararının Danıştay Dokuzuncu Dairesinin bozma kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.
-
Mükellefe sahte fatura kullanma suçu isnad edilmeden önce faturaların gerçek alım-satım karşılığı olup olmadığının belirlenmesi için; sevk ve taşıma irsaliyelerin teslim ve tesellüm belgelerinin getirtilmesi, faturaları düzenleyen mükellef ile kullanan mükellefin ticari defter ve belgeleri üzerinde karşılıklı bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekir
-
Tarih: 20.03.2025
-
-
Eksik inceleme sonucu sahte fatura düzenleme/kullanma suçu isnad edilerek mahkumiyet hükmedilmesi hukuka aykırıdır
-
Tarih: 19.03.2025
-
-
Manevi tazminat davasını açacak kişinin hâkimin hükmedeceği tazminat tutarını öngörebilmesinin mümkün olmadığı ve tazminat miktarının hâkimin takdirine göre belirlendiği davalara ilişkin yargılama giderleri bakımından mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın HMK mad. 326/2 “manevi tazminat davaları” yönünden Anayasa’da yer alan mülkiyet hakkına ve hak arama özgürlüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle hukuka aykırıdır.
-
Tarih: 14.03.2025
-
-
Mükellefin sahte belge düzenleme fiiline nasıl ve ne şekilde iştirak ettiğinin açık ve net bir şekilde ortaya konulamadan sadece mükellef kurum adına bankadan para tahsilatı yapmış olduğundan yola çıkılarak sahte belge düzenlemek amacıyla hareket ettiği sonucuna varılamaz
-
Tarih: 12.03.2025
-
-
Sahte olduğu iddia edilen faturalardan kanaat edinecek miktarda fatura temin edilerek bu faturaların müvekkile gösterilmesi ve yazı ve imzaların kendisine ait olup olmadığının sorulduğunda kendisine ait olmadığını söylemesi halinde;faturalardaki yazı ve imzaların sanığa ait olup olmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekir
-
Tarih: 12.03.2025
-
-
“Seri Muhakeme” ve “Basit Yargılama”ya ilşkin hükümlerin “Sağır ve Dilsizler” açısından uygulanmayacağına ilşkin CMK md. 250/12 ve 251/7 AYM tarafından Anayasaya aykırı görülerek iptal edildi
-
Tarih: 10.03.2025
-
-
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun Ek 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin “…ilk derece mahkemesi veya bölge idare mahkemesince nihai kararın verildiği tarihteki parasal sınır esas alınır.” bölümünün Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi
-
Tarih: 06.03.2025
-
-
Faturaları düzenleyen ve kullanan mükellefin yeterli mal girişi veya üretimi olup olmadığına ilişkin belgeler getirtilmeden ve mal ve para akışını gösteren ticari defter ve belgeleri karşılıklı incelenmeden kurulan mahkumiyet hükmü hukuka aykırıdır
-
Tarih: 27.02.2025
-
-
Defter ve belge isteme yazısının ve tebliğ belgesinin ilgili vergi dairesinden getirtilerek dosya arasına konulmadan hangi belgelerin hangi amaçla ne zaman istendiğinin, istemin 5 yıllık saklama süresi içerisinde yapılıp yapılmadığının tespit edilmemesiyle eksik inceleme sonucu kurulan hüküm hukuka aykırıdır.
-
Tarih: 25.02.2025
-
-
Case of Dilek Genç v. Türkiye
-
Tarih: 11.02.2025
-