• Tarih: 19.01.2023
  • Yazar: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Gerekçeli Kararın Usule Uygun Tebliğinden Önce İlgili Karara UYAP Sistemi Üzerinden Erişim Sağlamak İstinaf Kanun Yoluna Başvuru Süresini Başlatmaz

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU


Esas : 2021/30
Karar : 2022/663
Tarih : 17.05.2022

ÖZET
Uyuşmazlık; ilk derece mahkemesi kararı tebliğ edilmeden önce davacı vekili tarafından kararın UYAP
ortamından alınarak ilamlı icra takibine başlanmış olması karşısında, icra takip tarihinin tebliğ tarihi
olarak kabul edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre davacı vekilinin istinaf başvurusunun
süresinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. Davacı vekili tarafından ilk derece
mahkemesinin kararı, UYAP ortamından fiziki olarak temin edilmek suretiyle 10.01.2017 tarihinde
Ankara 3. İcra Müdürlüğünün 2017/13433 E. sayılı takip dosyası ile ilamlı icra takibi başlattığı, icra
emrinin ekinde mahkeme kararının bir örneğinin yer aldığı, gerekçeli kararın davacı vekiline 24.01.2017
tarihinde tebliğ edildiği, bunun üzerine davacı vekilinin 27.01.2017 tarihinde istinaf kanun yoluna
başvurduğu anlaşılmaktadır. HMK’nin 345. maddesine göre istinaf yoluna başvurulması için iki haftalık
kanuni (kesin) süre öngörülmüş ve bu sürenin, ilamın tebliğiyle başlayacağı özellikle belirtilmiştir.
Dolayısıyla istinaf yoluna başvuru süresi hak düşürücü bir süredir. Bu sürenin başlangıcı istisnasız
ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlayacaktır. İlk derece mahkemesinin gerekçeli
kararı, taraflara kanun ve yönetmeliklerde belirtilen şekillerde tebliğ edilmemiş ise tebligatın
bilgilendirme ve belgelendirme işlevlerinin gerçekleşmiş olmasının tebliğ açısından bir önemi
bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesi kararının davacı vekiline 24.01.2017 tarihinde tebliğ edildiği,
davacı vekilinin 27.01.2017 tarihinde ve süresi içinde istinaf başvurusunda bulunduğu gözetilerek
davacı vekili tarafından ileri sürülen sebepler yönünden de esasa girilerek istinaf incelemesi yapılması
gerekmektedir.


MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye
Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararına yönelik davacı vekilinin istinaf
başvurusunun reddine, davalı ... Sağlık Hizmetleri A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk
derece mahkemesinin kararı kaldırılarak davalı ... Sağlık Hizmetleri A.Ş. yönünden davanın kısmen
kabulüne dair verilen karar, davacı vekili ve davalı ... Sağlık Hizmetleri A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi
üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Ankara Bölge Adliye
Mahkemesi 21. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili ve davalı ... Sağlık Hizmetleri A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:


I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; tarafların ... Özel Sağ. ve Turz. Hiz. A.Ş.'nin paydaşları ve aynı zamanda 23.09.2008 tarihli
... Hisse Alım Sözleşmesinin tarafı olduklarını, anılan sözleşmenin 6.6. maddesinde müvekkilinin ... Sağlık
ve Turz. Hiz. A.Ş.'nin yönetim kurulu başkanı seçileceği ve şirketi en üst düzeyde temsil etmeyi en erken
31.12.2010 tarihine kadar sürdüreceğinin kararlaştırıldığını, ayrıca 10.000TL aylık huzur hakkı ödeneceği ve
bu tutarın her yıl (ÜFE+TEFE)/2 oranında artırılacağının belirtildiğini, müvekkilinin anılan şirkette
24.09.2008 ile 22.06.2009 tarihleri arasında yönetim kurulu başkanlığı yaptığını, ancak 22.06.2009 tarihli
genel kurulda müvekkilinin yönetim kurul üyesi olarak seçilmesine rağmen, yönetim kurulu başkanlığına
seçilmediğini, bu durumun taraflar arasındaki sözleşmeye aykırılık teşkil ettiğini, davalıların sözleşmeye
aykırı davranmaları nedeniyle müvekkilinin 22.06.2009 tarihinden 31.12.2010 tarihine kadar olan
199.717,87TL huzur hakkından mahrum kaldığını ileri sürerek müvekkilinin 199.717,87TL zararının ticari
temerrüt faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5.1. Davalı ...Ş. vekili; davacının Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/330 E. sayılı dosyasında
24.09.2008 ile 22.06.2009 tarihleri arasındaki huzur hakkı için talepte bulunduğunu ve fazlaya ilişkin
haklarını saklı tutmadığını, bu nedenle artık eldeki davayı açamayacağını, 6102 sayılı Türk Ticaret
Kanunu’nun (TTK) 408/2 maddesi gereğince yönetim kurulu üyelerine ödenecek huzur hakkı, ücret ve
benzeri ödemelerle ilgili kararların sadece genel kurul tarafından alınabileceğini, pay sahipleri arasında
yapılan sözleşme ile huzur hakkı kararlaştırılamayacağını, öte yandan davacının 22.06.2009 tarihli genel
kurulda haklı sebeple yönetim kurulu başkanı seçilmediğini, kaldı ki zarar eden şirketin huzur hakkı
ödemesinin mümkün olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
5.2. Davalı ... Özel Sağlık ve Turizm Hizmetleri Tic. A.Ş. vekili; Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin
2009/330 E. sayılı dosyasının eldeki dava için kesin hüküm teşkil ettiğini, huzur hakkı, ücret ve benzeri
ödemelerle ilgili kararların sadece genel kurul tarafından alınabileceği için 23.08.2009 tarihli sözleşmenin
geçersiz olduğunu, ayrıca davacının yönetim kurulu başkanı olarak seçilmediği 22.06.2009 tarihli genel
kurul kararına karşı iptal davası açmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
5.3. Davalı ... Hizmetleri A.Ş. ve davalı ...; usulüne uygun yapılan tebligata rağmen davaya cevap
vermemişlerdir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.12.2016 tarihli ve 2014/350 E., 2016/800 K. sayılı kararı ile;
davaya konu 23.09.2008 tarihli sözleşmenin pay sahipleri sözleşmesi olduğu ve sözleşmenin 6.6
maddesinin davalı ... Özel Sağlık ve Turizm Hizmetleri Tic. A.Ş. dışında imzası bulunan diğer davalıları
bağlayıcı olduğu, müteselsil sorumluluk söz konusu olduğundan bütün sözleşme taraflarına dava açılma
zorunluluğunun bulunmadığı, 22.06.2009 tarihli genel kurulda alınan yönetim kurulunda alınan huzur
hakkı verilmeyeceğine yönelik karara davacının olumlu oy kullandığı ve dolayısıyla davacının 22.06.2009
ila 22.06.2010 tarihleri arasında huzur hakkını talep edemeyeceği, 22.06.2010 ilâ 31.12.2010 tarihleri arası
için toplam 75.047,48TL huzur hakkı talep edebileceği gerekçesiyle davalı ... Özel Sağlık ve Turizm
Hizmetleri Tic. A.Ş. hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar hakkındaki davanın kısmen kabulü ile
91.933,49TL'nin avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı vekili ve davalı ...Ş. vekili tarafından
istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 30.04.2018 tarihli ve 2017/99 E., 2018/424 K.
sayılı kararı ile; davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararını 10.01.2017 tarihinde fiziki olarak almak
suretiyle Ankara 3. İcra Müdürlüğünün 2017/13433 E. sayılı takip dosyası ile ilamlı icra takip başlattığı,
davacı vekilinin ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararını UYAP üzerinden almak suretiyle gerekçeli
kararın gerekçesine 10.01.2017 tarihi itibariyle tüm hukuki sebepleri ile birlikte vakıf olduğu, ancak istinaf
talebinin 27.01.2017 tarihinde yapıldığı, gerekçeli karar davacı vekiline 24.01.2017 tarihinde tebliğ edilmiş
ise de öğrenme tarihi (10.01.2017) ile birlikte iki haftalık istinaf süresi başladığından, davacının 27.01.2017
tarihli istinaf başvurusunun süresinde yapılmadığı, davalı ... Sağlık Hizmetleri A.Ş. vekilinin istinaf
başvurusunun incelenmesinde ise; 22.06.2010 ile 31.12.2010 tarihleri arasındaki dönem için davacının
huzur hakkı yönünden toplam zararının 67.897,82TL olduğu, ancak davacının yönetim kurulu
başkanlığından alındıktan sonraki dönemde tasarruf ettiği masraf ile yönetim kurulu başkanı olarak görev
yapmamasından kaynaklanan elde edeceği kazanç gözetilerek 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 50.
maddesi gereğince davacının zararından takdiren %25 oranında indirim yapılması gerektiği gerekçesiyle
davacının istinaf başvurusunun süresinde yapılmadığından reddine, davalı ...Ş. vekilinin istinaf
başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı ...Ş. hakkındaki
davanın kısmen kabulü ile 50.923,36 TL'nin davalı ...Ş.'den avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içinde davacı vekili ve davalı ...Ş. vekili
tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11.09.2019 tarihli ve 2018/3559 E., 2019/5283 K. sayılı kararı ile; “…
Dava, sözleşmeye aykırılık iddiasına dayalı tazminat davasıdır.
Yerel mahkemece verilen kararın, davacı vekili ve davalı ... şirket vekili tarafından istinaf edilmesi
sonrasında Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun süresinde yapılmadığı gerekçesiyle davacı
vekilinin istinaf dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
HMK 91. maddesine;”(1) Süreler, taraflara tebliğ tarihinden veya kanunda öngörülen hallerde tefhim
tarihinden itibaren işlemeye başlar.”, istinaf kanun yoluna başvuru süresinin düzenlendiği HMK 345.
maddesinde ise; “İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine
tebliğiyle işlemeye başlar...” düzenlemeleri mevcuttur.
Bölge Adliye Mahkemesince, yerel mahkemenin 06/12/2016 tarihinde karar verdiği, gerekçeli kararın
16/12/2016 tarihinde yazıldığı, davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararını 10/01/2017 tarihinde
Ankara 3. İcra Müdürlüğü’nün 2017/13433 sayılı takip dosyasına konu ettiği, bu halde davacı vekilinin
yerel mahkemenin gerekçeli kararını UYAP üzerinden almak suretiyle kararın gerekçesini 10/01/2017 tarihi
itibariyle tüm hukuki sebepleri ile birlikte vakıf olduğunun anlaşıldığı ve “öğrenme” ile birlikte 2 haftalık
istinaf süresi başladığı, 27/01/2017 tarihinde ise harcı yatırılmak suretiyle süresi geçtikten sonra istinaf
kanun yoluna başvurulduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine karar verilmişse de,
sürelerin başlangıcına ilişkin ana kuralın düzenlendiği HMK 91. maddesinde, sürelerin ilgilisine “tebliğ” ile
başlayacağı, tefhimle sürenin başlaması halinin dahi kanunda bu hususun açıkça ve ayrıca belirtilmiş
olmasına bağlandığı, yine istinaf kanun yoluna başvurusu süresinin düzenlendiği HMK 345 maddesinde,
istinaf yoluna başvurma süresinin ilamın usulen ilgili tarafa “tebliği” ile başlayacağı düzenlemesi
karşısında, istinaf kanun yoluna başvuru süresinin “öğrenme” ile başlayacağı kabulü yerinde değildir.
Bu itibarla, dosya kapsamından yerel mahkeme kararının davacı vekiline 24.01.2017 tarihinde tebliğ
edildiği, davacı vekilinin 27.01.2017 tarihinde ve süresi içinde istinaf başvurusunda bulunduğu
anlaşıldığından, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekili tarafından ileri sürülen sebepler yönünden de
esasa girilerek istinaf incelemesi yapılması gerekirken, yazılı şekilde davacı vekilinin istinaf dilekçesinin
reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davacı ve davalı vekillerinin davanın esasına ilişkin temyiz itirazlarının
incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 09.12.2019 tarihli ve 2019/1681 E., 2019/1531
K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak, tebligatın iki unsurunun bulunduğu, bunlardan birincisinin
ilamın tüm gerekçe ve hükmü ile öğrenilmesi ve ikincisinin ise bunun belgelenmesi olduğu, davacı vekili
tarafından ilamı icraya koymak sureti ile zaten ilamın gerekçe ve hüküm yönünden öğrenildiği, ayrıca
ilamın icraya konu edilerek takip talebine eklenmek suretiyle de bu durumun belgelendirildiği, dolayısıyla
kararın davacı vekiline en geç ilamlı icra takibine başlandığı ve takip tarihine eklendiği tarih olan
10.01.2017 tarihi itibarı ile tebliğ edildiğinin kabul edilmesi gerektiği, öte yandan davacı vekilinin kararın
kendisine tebliğ edilmediğinden bahisle istinaf başvurusunun süresinde yapıldığı yönündeki isteminin de
Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesindeki dürüstlük kuralına ve çelişkili davranış yasağına aykırı
olduğunu ileri sürerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili ve davalı ...Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ilk derece mahkemesi kararı tebliğ
edilmeden önce davacı vekili tarafından kararın UYAP ortamından alınarak ilamlı icra takibine başlanmış
olması karşısında, icra takip tarihinin tebliğ tarihi olarak kabul edilip edilemeyeceği, buradan varılacak
sonuca göre davacı vekilinin istinaf başvurusunun süresinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Yargılamanın sürüncemede kalmasını önlemek ve makul sürede tamamlanmasını sağlamak için hem
taraflar hem de mahkemeler bakımından süreler öngörülmüştür. Süreler 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun (HMK) 90 ilâ 94. maddeleri arasında düzenlenmiştir. HMK’nın sürelere ilişkin düzenlemesinin
maddi hukuka değil, usul hukukuna ilişkin olduğu öncelikle belirtilmelidir. Süreler, kanun tarafından
belirlenen süreler ve hâkim tarafından belirlenen süreler olmak üzere iki ana kategoride incelenmelidir
(HMK m. 90/1).
15. Sürenin dayanağını bir kanun hükmü oluşturuyorsa kanuni süreden bahsedilir. Taraflar için kanunda
öngörülmüş bulunan süreler kesindir (HMK m. 94/1); hâkim bu süreleri artıramaz veya azaltamaz. Bir
kanuni süre içerisinde yapılması gereken işlem o süre içerisinde yapılmazsa (örneğin süresi içerisinde
istinaf yoluna başvurulmazsa) o hak düşer. Bir işlemin kanuni (kesin) süresi içerisinde yapılıp yapılmadığı
mahkemece re’sen gözetilir. Başka bir deyişle kanuni (kesin) süreler hak düşürücü süre niteliğindedir.
16. Hak düşürücü süre, hak sahibinin hakkın korunması için kanunda öngörülen süre içerisinde belirlenen
eylem veya işlemleri yapmaması nedeniyle hakkın sona ermesi sonucunu doğuran süredir. Hak düşürücü
sürelerin kanunla düzenlenmesi asıldır. Hak düşürücü süreler hakkı tamamen sona erdiren, yok eden ve
düşüren sürelerdir. Hak düşürücü sürenin sonunda hakkın sona ermesi için karşı tarafın bir eylem veya
işlem yapmasına gerek yoktur. Hak, belirtilen sürenin geçmesiyle kendiliğinden son bulur.
17. HMK’nin 91. maddesi gereğince süreler, taraflara tebliğ tarihinden veya kanunda öngörülen hallerde
tefhim tarihinden itibaren işlemeye başlar. Buna göre süreler, kural olarak tebliğ tarihinden; kanunda açıkça
öngörülen hallerde ise tefhim tarihinden itibaren işlemeye başlar. Kanunda açıkça sürenin başlangıcının
tefhim tarihi olduğu belirtilmemiş ise süre, her halükarda tebliğ tarihinden itibaren başlayacaktır.
18. Tebligat (tebliğ), hukuksal bir işlemin ilgili kimsenin bilgisine sunulması için yetkili makamın, kanunun
öngördüğü esas ve usullere uygun bir biçimde yazı veya ilan yoluyla yaptığı belgeleme işlemidir. Buna
göre esasında tebligatın iki temel işlevi bulunmaktadır. Bunlar muhatabın bilgilendirilmesi ve bu
bilgilendirme işleminin belgelendirilmesidir (Tanrıver, Süha: Medeni Usul Hukuku C. I, Ankara, 2020, s.
455). Hemen belirtilmelidir ki, bilgilendirme ve belgelendirme (tevsik) gerçekleşmiş olsa dahi tebligattan
bahsedilebilmesi için bu bilgilendirme ve belgelendirmenin kanunun aradığı şekilde, kanunda öngörülen
kişilerce ve kanunda belirtilen şekillerde yapılması gerekmektedir.
19. Tebligat ile ilgili yasal düzenlemeler tamamen şekli olduğundan gerek tebliğ işlemi, gerekse tebliğ
tarihi kural olarak ancak kanun ve yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu, Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik ve Elektronik Tebligat
Yönetmeliği’nin bu konuda etkili önlemler almış olmasının amacı, tebligatın bir an evvel muhatabına
ulaşmasını ve onun tarafından kabul edilmesini sağlamaktır. Buradan hareketle bir husus kanun ve
yönetmeliklerde belirtilen şekillerle taraflara tebliğ edilmemişse, sair suretlerle tarafların tebligat
konusundan daha önce haberdar olunduğu ve bu bilgilenmenin belgelendiği ileri sürülse dahi hak
düşürücü sürenin başlamayacağı kabul edilmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 21.10.2015 tarihli ve
2013/19-2415 E., 2015/2335 K. sayılı kararı).
20. Tebligat özellikle anayasal bir özgürlük olan hak arama özgürlüğünün bir boyutunu oluşturan
savunma hakkının kullanımı açısından, özel bir anlam ve önem taşımaktadır. Ayrıca adil yargılanma
hakkının bir unsuru olan hukuki dinlenilme hakkı, kişilerin kendileriyle ilgili hukuki bir prosedür hakkında
bilgi sahibi olmalarını gerektirir ve bu gereklilik ilgiliye yapılacak tebligatla sağlanacağından tebliğ
işlemlerinin adil yargılanma hakkının gerçekleştirilmesi bakımından da büyük önem taşıdığı açıktır.
21. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili tarafından ilk derece
mahkemesinin kararı, UYAP ortamından fiziki olarak temin edilmek suretiyle 10.01.2017 tarihinde Ankara
3. İcra Müdürlüğünün 2017/13433 E. sayılı takip dosyası ile ilamlı icra takibi başlattığı, icra emrinin ekinde
mahkeme kararının bir örneğinin yer aldığı, gerekçeli kararın davacı vekiline 24.01.2017 tarihinde tebliğ
edildiği, bunun üzerine davacı vekilinin 27.01.2017 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurduğu
anlaşılmaktadır.
22. Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece mahkemesinin 06.12.2016 tarihinde karar verdiği, gerekçeli
kararın 16.12.2016 tarihinde yazıldığı, davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararını 10.01.2017 tarihinde
Ankara 3. İcra Müdürlüğünün 2017/13433 sayılı takip dosyasına konu ettiği, bu halde davacı vekilinin ilk
derece mahkemenin gerekçeli kararını UYAP üzerinden almak suretiyle 10.01.2017 tarihi itibariyle tüm
hukuki sebepleri ile birlikte vakıf olduğu, bu itibarla 10.01.2017 tarihi itibariyle tebligatın bilgilendirme ve
belgelendirme işlevlerinin gerçekleştiği, dolayısıyla 27.01.2017 tarihli istinaf kanun yolu başvurusunun
süresinden sonra yapıldığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf dilekçesinin süre yönünden reddine dair
direnme kararı verilmiştir.
23. Hemen belirtilmelidir ki; HMK’nin 345. maddesi; “İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre,
ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel
kanun hükümleri saklıdır” hükmünü haizdir. Buna göre Kanun tarafından istinaf yoluna başvurulması için
iki haftalık kanuni (kesin) süre öngörülmüş ve bu sürenin, ilamın tebliğiyle başlayacağı özellikle
belirtilmiştir. Dolayısıyla istinaf yoluna başvuru süresi yukarıda da belirtildiği üzere hak düşürücü bir
süredir. Bu sürenin başlangıcı istisnasız ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye
başlayacaktır. İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararı, taraflara kanun ve yönetmeliklerde belirtilen
şekillerde tebliğ edilmemiş ise tebligatın bilgilendirme ve belgelendirme işlevlerinin gerçekleşmiş
olmasının tebliğ açısından bir önemi bulunmamaktadır.
24. Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesince, ilk derece mahkemesi kararının davacı
vekiline 24.01.2017 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekilinin 27.01.2017 tarihinde ve süresi içinde istinaf
başvurusunda bulunduğu gözetilerek davacı vekili tarafından ileri sürülen sebepler yönünden de esasa
girilerek istinaf incelemesi yapılması gerekmektedir.
25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; somut olayda ilamın icraya konu edilerek takip
talebine eklenmek suretiyle tebligatın bilgilendirme ve belgelendirme işlevinin gerçekleştiğinin anlaşıldığı,
dolayısıyla ilk derece mahkemesi kararının takip talebine eklendiği tarih olan 10.01.2017 tarihinin tebliğ
tarihi olarak kabul edilmesi gerektiği, aksine durumun TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralına ve
çelişkili davranış yasağına aykırı olacağı, bu itibarla Bölge Adliye Mahkemesinin davacı vekilinin istinaf
başvurusunun süre yönünden reddetmesinin hukuka uygun olduğu ve davacı vekilinin bu yöne ilişkin
temyiz itirazlarının reddiyle kararın onanması, davalı ...Ş. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için ise
dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan
nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
26. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak
gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen
nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince
BOZULMASINA,
Bozma kapsamına göre davalı ...Ş. vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada
incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373/2. maddesi gereğince Bölge Adliye
Mahkemesine gönderilmesine, 17.05.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

https://www.aslanpinar.combilgi-bankasi/kararlar/usul-hukuku/gerekceli-kararin-usule-uygun-tebliginden-once-ilgili-karara-uyap-sistemi-uzerinden-erisim-saglamak-istinaf-kanun-yoluna-basvuru-suresini-baslatmaz

https://www.aslanpinar.com/bilgi-bankasi/kararlar/usul-hukuku/gerekceli-kararin-usule-uygun-tebliginden-once-ilgili-karara-uyap-sistemi-uzerinden-erisim-saglamak-istinaf-kanun-yoluna-basvuru-suresini-baslatmaz

Diğer Kararlar