• Tarih: 16.02.2021
  • Yazar: Danıştay 6. Daire

Tapu Kayıtlarının İptali Ve Tazminat Verilmesi Halinde Davacının Mağduriyetinin Giderilebileceği Hakkında

T.C.

DANIŞTAY

ALTINCI DAİRE

Esas   : 2014/2086

Karar   : 2016/571

Tarih   : 15.02.2016

TAZMİNAT

KAMULAŞTIRMASIZ EL KONULMASI KIYIDA KALAN TAŞINMAZ

( 2942 s. Kamulaştırma K m. Geçici 6 )

( 3621 s. Kıyı K m. 4 ,5 )

( 4721 s. MK m. 1025 )

( 2709 s. Anayasa m. 43 )

ÖZET

Davacının taşınmazları üzerindeki kısıtlılık durumunun, kamulaştırmasız el konulmasından veya taşınmaza idari tasarruflarla el atılmasından kaynaklanmadığı, Anayasa ve Kıyı Kanunundan kaynaklandığı, idarece adli yargı yerlerinde taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunun belirlenmesiyle tapu kayıtlarının iptali ve tazminat verilmesi halinde davacının mağduriyetinin giderilebileceği hakkında.

İstemin Özeti: Balıkesir İdare Mahkemesince verilen 25.10.2013 tarihli, E:2012/1392, K:2013/1394 sayılı kararın, usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi:

Düşüncesi: Temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Balıkesir İli, Ayvalık İlçesi, A... Beldesi, B... Mevkii, ... pafta, 5... parsel sayılı taşınmazın ve aynı yer, ... pafta, 5... parsel sayılı taşınmazın maliki olan davacı tarafından, anılan parsellerin kıyı kenar çizgisi içerisinde yer aldığından bahisle 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun geçici 6. maddesi ile Anayasanın 35. maddesi uyarınca kamulaştırılması istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 18.05.2012 tarihli, 1021 sayılı

Ayvalık İlçe Malmüdürlüğü işleminin iptali ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun geçici 6. maddesi ile

Anayasanın 34. maddeleri uyarınca kamulaştırılma yapılması istemiyle açılan davada, İdare Mahkemesince; davacının kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan davaya konu taşınmazlarının, Anayasa ve Kıyı

Kanunu hükümleri uyarınca tapu siciline Maliye Hazinesi adına tescil edilmediği, bu haliyle taşınmazların tapu siciline tescili nedeniyle oluşan zararın tazmini gerektiği yolundaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uyuşmazlıkta tatbiki imkanının bulunmadığı dikkate alındığında ve davacının taşınmazları üzerindeki kısıtlılık durumunun "kamulaştırmasız el konulmasından" kaynaklanmayıp, Anayasa ve Kıyı Kanunundan kaynaklandığı, davaya konu taşınmazların "2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun geçici 6. maddesi ile Anayasanın 35. maddesi uyarınca kamulaştırılması" koşullarının oluşmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle, dava konusu işlemin iptali istemine ilişkin kısmının reddine, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun geçici 6. maddesi ile Anayasanın 34. maddeleri uyarınca kamulaştırılma yapılması istemine ilişkin kısmının ise incelenmeksizin reddine, karar verilmiş; bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Anayasa’nın 35. maddesinde: "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." kuralına yer verilmiş; temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını düzenleyen 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.

Anayasanın "Kıyılardan yararlanma" başlıklı 43. maddesinde "Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir." hükmü yer almaktadır.

3621 sayılı Kıyı Kanununun Genel Esaslar başlıklı 5. maddesinde "Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır, kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur. Kıyı kenar çizgisinin tespit edilmediği bölgelerde talep vukuunda, talep tarihini takip eden üç ay içinde kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur. Sahil şeritlerinde yapılacak yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilir. Yaklaşma mesafesi ve kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanlar, ancak yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçla kullanılmak üzere düzenlenebilir. Sahil şeritlerinin derinliği, 4 üncü maddede belirtilen mesafeden az olmamak üzere, sahil şeridindeki ve sahil şeridi gerisindeki kullanımlar ve doğal eşikler de dikkate alınarak belirlenir. Taşıt yolları, sahil şeridinin kara yönünde yapı yaklaşma sınırı gerisinde kalan alanda düzenlenebilir. Sahil şeridinde yapılacak yapıların kullanım amacına bağlı olarak yapım koşulları yönetmelikte belirlenir." hükmüne yer verilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kıyıda kalan taşınmazların tapularının iptal edilmesi durumunda kişilere taşınmazın değeriyle orantılı uygun bir tazminat ödenmesi gerektiği yolunda kararları da mevcuttur. (Örneğin AİHM'nin 20.05.2008 tarihli Edip Uslu/Türkiye kararı ve 30.05.2006 tarihli Doğrusöz ve Aslan/ Türkiye kararı)

Kıyıda kalması nedeniyle hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olmaması gereken taşınmazların özel şahıs adına tescil edilmeleri nedeniyle tapu iptali ve tescil amaçlı olarak hazine tarafından açılan davalarda, taşınmazın kıyıda kaldığının tespiti halinde tapunun iptal edileceği yönünde Yargıtay kararları mevcuttur. Bu tür davalarda, ilgililere hiç bir bedel ödenmemesi yönündeki ilk derece mahkemesi kararları yargıtayca onanmakta iken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konuda "mülkiyet hakkı sahibinin tapusunu iptal etme kararının kanun tarafından öngörüldüğü, bu kararın Kıyı Kanunu, Anayasa ve Yargı İçtihatlarına uygun olduğu ve mülkiyet hakkından yoksun bırakmada kamu yararı bulunduğu; ancak, kişinin mülkiyetine karşılık yeterli tazminat ödenmediği, söz konusu müdahalenin kamu yararı gerekleri ve kişinin temel haklarının korunması gerekleri arasında adil bir dengenin sağlanması gerekirken, tazminatsız mülkiyet hakkından yoksun bırakmanın AİHS'nin 1 nolu protokolünün 1. maddesini ihlal ettiği, ihlalin temelinin elkoymanın yaşandığından ziyade tazminat eksikliği olması durumunda, tazminatın mülkün tam değerini yansıtmasının gerekli olmadığı, kişinin yasal beklentilerini karşılayacak bir meblağın belirlenmesinin uygun olduğu, yönündeki kararları sonrasında, Yargıtayca, sözü edilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve sözleşme eki Ek 1. Protokol uyarınca tapu kaydının iptalinde kamu yararı bulunduğu, ancak, hakkı sona erdirilenlerin karşılıklı hak dengesinin sağlanması için mülkiyet hakkı sahibine tazminat niteliğinde bir bedelin ödenmesinin gerektiği, tapunun iptal edilmesinin yasadışı bir işlemden değil kamu yararını gerçekleştirme amacını taşıyan bir işlemden kaynaklandığı, gerekçeleriyle tazminat istemlerinin kabulüne karar verilmektedir.

Anayasa Mahkemesinin, 24.09.2008 günlü, E:2008/26, K:2008/147 sayılı kararında da, 3621 sayılı Kıyı Kanununun 5. maddesinin birinci fıkrasının "Kıyılar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır." bölümünün iptali isteminin Anayasaya aykırı olmadığı gerekçesiyle iptal isteminin reddine karar verilmiş, bu kararda itiraz başvurusunda değinilen uygulama sorununun (iyi niyetli olarak tapu edinen kişilerin korunmaması) son yıllarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları çerçevesinde kıyı kenar çizgisi içinde kalan tapu siciline kayıtlı taşınmazların karşılıklı hak dengesini sağlamak amacıyla mülk sahibine tazminat niteliğinde bir bedelin ödenmesi gerektiği yolundaki yargı kararları ile ortadan kalktığı belirtilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.11.2009 tarihli, E:2009/4 - 383 K:2009/517 ve 16.06.2010 tarihli, E: 2010/4 - 349 K: 2010/318 sayılı kararlarında da; "Tapu işlemleri kadastro tesbit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK'nın m. 1007 anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada Devletin sorumluluğu, kusursuz sorumluluktur. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, Medeni Kanunun 1007. maddesi gereğince, zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adli yargıda dava açabilirler." saptaması yapılmıştır.

Bütün bu açıklamalar doğrultusunda, kıyıların Devlet’e ait olduğu ve hiçbir zaman özel mülkiyet konusu edilemeyecekleri, kıyı ile ilgili tapuların iptal edilmesiyle, aslında kanuna aykırı bir durumun düzeltildiği; zira böylesi alanlardaki tapuların Türk Medeni Yasasının 1025. maddesi gereğince “yolsuz tescil” niteliğinde olduğu, zaten devlete ait olan mülkün kamulaştırılmasının mümkün olmadığı, gerek AİHM, gerek Yargıtay kararları doğrultusunda, kıyıda kalmaları nedeniyle tapuları iptali edilen taşınmazın maliklerine belirli bir tazminat ödenmesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

Somut olayda ise, taşınmazların tapu kaydı iptal edilmemiştir. Davacı tarafından taşınmazların kamulaştırılması için yapılan başvurunun reddi üzerine, bu işlemin iptali ve taşınmazların kamulaştırılmasına karar verilmesi istemiyle bakılan dava açılmıştır.

Bu itibarla İdarece öncelikli olarak adli yargı yerlerinde genel hükümler doğrultusunda uyuşmazlık konusu yerin kıyı kenar çizgisi içinde, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunun belirlenmesiyle tapu kayıtlarının iptali ve uygun bir tazminat verilmesi halinde, davacının mağduriyetinin giderilebileceği göz önüne alındığında; davacının taşınmazları üzerindeki kısıtlılık durumunun "kamulaştırmasız el konulmasından" veya "taşınmaza idari tasarruflarla el atılmasından" kaynaklanmayıp, Anayasa ve Kıyı Kanunundan kaynaklandığı bu nedenle de davaya konu taşınmazların kamulaştırılması koşulları oluşmadığından, dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuka aykırılık görülmemiştir.

Balıkesir İdare Mahkemesince verilen 25.10.2013 tarihli, E:2012/1392, K:2013/1394 sayılı karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın yukarıdaki açıklama ile ONANMASINA, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 15.02.2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY : Anayasa’nın 35. maddesinde: "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." kuralına yer verilmiş, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını düzenleyen 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.

Keza Anayasanın 90. maddesi uyarınca uygun bulunan ve iç hukukun bir parçası halini alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 No.lu Ek Protokolünün "Mülkiyetin korunması" başlıklı 1. maddesinde de: "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir." hükmü yer almıştır.

3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 5. maddesinde, "Kıyılar ile ilgili genel esaslar aşağıda belirtilmiştir: Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır, Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur. Kıyı kenar çizgisinin tespit edilmediği bölgelerde talep vukuunda, talep tarihini takip eden üç ay içinde kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur. Sahil şeritlerinde yapılacak yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilir. Yaklaşma mesafesi ve kıyı kenar çizgisi arasında kalan alanlar, ancak yaya yolu, gezinti, dinlenme, seyir ve rekreaktif amaçla kullanılmak üzere düzenlenebilir...." hükmü yer almaktadır.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa göre kamulaştırmanın amacı; kamu yararının gerektirdiği hallerde gerçek ve özel hukuk tüzelkişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların, Devlet ve kamu tüzelkişileri adına devrini sağlamaktır.

Uyuşmazlıkta yukarıda anılan Kıyı Kanunu uyarınca yapı yapılması mümkün olmayan kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan taşınmazların kamu yararı gereğince kamunun yararlanmasına tahsis edilebilmesi için Devlet adına kamulaştırılması zorunludur.

Bu nedenle Uyuşmazlığa konu taşınmazların kamulaştırılması talebinin reddine dair davalı idare işleminin iptali gerektiğinden dava konusu işlemin reddine dair kararın bozulması gerektiği oyuyla karara katılmıyorum.

https://www.aslanpinar.combilgi-bankasi/kararlar/kamulastirma/tapu-kayitlarinin-iptali-ve-tazminat-verilmesi-halinde-davacinin-magduriyetinin-giderilebilecegi-hakkinda

https://www.aslanpinar.com/bilgi-bankasi/kararlar/kamulastirma/tapu-kayitlarinin-iptali-ve-tazminat-verilmesi-halinde-davacinin-magduriyetinin-giderilebilecegi-hakkinda

Diğer Kararlar