• Tarih: 03.03.2021
  • Yazar: Av. Alper Taşar & Stj. Av. Ceren Nur Enginar

Tıbbi İhmal Sonucu Zarara Uğranılması Nedeniyle Kişinin Maddi Ve Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlali

           3 Mart 2021 tarihli ve 31412 sayılı Resmi Gazete’de, 10.02.2021 tarihli ve BN:2017/17753 sayılı “M.U. BAŞVURUSU”na ilişkin Anayasa Mahkemesi Kararı yayımlandı.

           Söz konusu başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

           Başvurucu, başvurusunda hatalı yapılan enjeksiyon sebebiyle sol bacağında sinir zedelenmesi olduğunu ve buna bağlı olarak bacağının inceldiğini, yapılan tıbbi müdahalenin hatalı yere yapıldığı doktor görüşleriyle sabit olmasına rağmen açmış olduğu tazminat davasının haksız olarak reddedildiğini, iğneyi yanlış yere yaparak sakatlanmasına sebep olan hemşire hakkında da beraat kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, bu suretle MADDİ VE MANEVİ VARLIĞINI KORUMA HAKKININ İHLAL EDİLDİĞİ gerekçesiyle 14.03.2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

           Öncelikle iddianın değerlendirilmesinde esas alınacak Anayasa’nın 17. maddesinin “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı ilk fıkrasının incelenmesi gerekmektedir.

           “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

           Söz konusu düzenlemenin nihai amacı, kişinin maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfi müdahaleleri önlemektir. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin  ““Melahat Sönmez”, “Ahmet Sevim”, “Hilmi Düzgüner” kararlarında da hekimin ihmali sebebiyle kişinin zararına ilişkin şikayetler Anayasa’nın 17. Maddesi kapsamında incelenmiştir.

           Anayasa, bu kapsamda devletin yaşamı korumaya ilişkin yükümlülüğünün yanında, Anayasa’nın “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” başlıklı 56. maddesinde, devlete vatandaşlarının sağlık hakkını gözetmesi açısından da pozitif yükümlülük getirmiştir. İlgili madde şu şekildedir:

           “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.

           Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.”

           Görüldüğü üzere, Anayasamız devletin bireylerin maddi ve manevi varlıklarını koruma hakkı kapsamında gerekli tedbirleri alması gerektiğini açıkça hükme bağlamıştır.

           Devlete tanınan bu yükümlülükler, Anayasa’mızın 2. maddesi ile güvence altına alınan hukuk devleti olmanın ve Anayasa’mızın “Devletin temel amaç ve görevleri”nin hükme bağladığı 5. maddesinde belirtilen “insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır” şeklinde gösterilen amacının bir tezahürüdür.

           Söz konusu anayasal güvenceler çerçevesinde somut olay incelendiğinde, başvurucu, tıbbi müdahaledeki ihmal sebebiyle zarara uğraması sonucu hemşire hakkında ceza davası ayrıca zararlarının giderilmesi talebiyle tam yargı davası açmıştır.

           Başvurucu, her iki dava da eksik incelemeye dayanan Adli Tıp Kurumunun raporunun hükme esas alındığını, bu hususa itiraz etmesine rağmen itirazlarının karşılanmadığını başvurusunda belirtmiştir.

           Anayasa Mahkemesi, başvurunun iddialarına ilişkin yaptığı değerlendirmede mahkemelerin;

  • Başvurucuya yapılan tıbbi müdahale sonrası, olayın sıcağıyla hazırlanan ön incelemeye raporunda, mevcut doktor ifadeleri ve tespitlerin sinir zedelenmesinin enjeksiyonun mutat komplikasyonu olmayacağını, hemşirenin başvurucunun fiziki yapısı gözetilmeyerek yanlış yere uyguladığını ve davanın esasına ilişkin tespitlerin bulunduğunu gözetmeden,
  • Eksik incelemeye dayanan ve olay tarihinden yaklaşık 3 yıl sonra alınan Adli Tıp Kurumunun kararını esas alarak

karar verildiğini ve bu suretle somut durumu Anayasanın 17. maddesinin gerektirdiği özen ve derinlikte incelemediği sonucuna varmıştır.

           Anayasa Mahkemesi kararında, devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına ilişkin pozitif yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğini somut olay açısından;

  • Devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediğini,
  • Mahkemelerin başvurucunun esaslı itirazlarını karşılayacak gerekçe sunmadığını,
  • Mahkemeler tarafından özenli bir yargılama yapılmadığını

belirtmiş ve bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilerek karar verilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Dosyada başkaca delilleri incelemeksizin eksik incelemeye dayanan Adli Tıp Kurumu raporu hükme esas alınarak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

           Görüldüğü üzere, söz konusu kararda, yalnızca hekimlerin değil, kasıt söz konusu olmaksızın diğer sağlık çalışanlarının kusurları sebebiyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki tıbbi ihmale dair şikayetlerin de Anayasa’mızın 17. maddesi kapsamında değerlendirildiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan söz konusu karar, sağlık çalışanlarının hukuki ve cezai sorumluluğu dolayısıyla kişilerin hak ihlallerine sebebiyet verildiği başkaca olaylara emsal teşkil edecektir.

           Öte yandan, AYM, devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmemesi neticesinde, kişilerin hak ihlaline sebep olunduğunda bu zararın giderilmesi ve yargı makamlarının önündeki uyuşmazlıklara yeterli ve ilgili gerekçe sunması gerektiğine ilişkin hususları da ayrıca kararında vurgulamaktadır.

            İlgili kararın tam metni için tıklayınız

https://www.aslanpinar.combilgi-bankasi/guncel/tibbi-ihmal-sonucu-zarara-ugranilmasi-nedeniyle-kisinin-maddi-ve-manevi-varligini-koruma-hakkinin-ihlali
Diğer Makaleler