• Tarih: 11.08.2021
  • Yazar: Stj. Av. Ceren Nur Enginar & Stj. Av. Yaren Şahin

Kara Yolunda Oluşan Çökme Sonucu Binanın Kullanılamaz Hale Gelmesi Sebebiyle Uğranılan Zararın İdare Tarafından Karşılanmaması Mülkiyet Hakkını İhlal Etmiştir

10 Ağustos 2021 tarihli 31564 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan KUTBETTİN TURAN ve DİĞERLERİ başvurusunda, Bitlis’in Merkez ilçesinin, Atatürk Mahallesi Seferbey mevkiinde 313 ada 5 parsel sayılı taşınmazda bulunan daireler ve dükkanlar, Nisan 2011 yılında yağmur sularının birikmesi sonucunda karayolunda meydana gelen çökme nedeniyle hasar görmüş ve Bitlis Belediyesi tarafından taşınmaz mühürlenerek tüm bina sakinleri tahliye edilmiştir.

Ocak 2016 yılında söz konusu taşınmaz kamulaştırılarak yapı bedelleri başvuruculara ödenmiştir. Akabinde başvurucular 13 daire ve 3 dükkandan oluşan binada oturulmaz hale gelmesinde kusurlu olanların tespitiyle oluşan zararın hesaplanması için delil tespiti talebinde bulunulmuştur. 

Bu çerçevede keşif sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda şu ibarelere yer verilmiştir:

“Bina zeminin sağlam olmamasına rağmen bina yapılmasına izin veren Belediyenin kusurlu olduğu açıklanmıştır. Bina çevresindeki yamaçlardan gelen suyun uzaklaştırılması için yapılan menfez kesitlerin yeterli olmaması nedeniyle Karayolları Genel Müdürlüğü’nün kusuru olduğu ifade edilmiştir.”

Görüldüğü üzere, bilirkişi raporunda ilgili Belediye’nin kusurlu olduğu açıkça ortaya konulmuş, dahası Karayolları Genel Müdürlüğünün de söz konusu zararın meydana gelmesinde kusurlu olduğu vurgulanmıştır.

Başvurucular belirtilen delil tespiti talebine istinaden Nisan 2011-Ocak 2016 yılları arasında mahrum kaldıkları ecrimisil/kira bedellerini idareden tam yargı davası ile talep etmişlerdir. Buna karşın ilk derece mahkemesi söz konusu davanın reddine karar vermiştir. Gerekçesindeki red sebepleri şu şekilde gösterilmiştir:

1) İdarenin eylemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü tutulabilmesi için idari eylem ve zarar arasında kabul edilebilir bir nedensellik bağının varlığından başka zararın SOMUT olarak gerçekleşmiş olması gerekir.

2) Henüz gerçekleşmemiş ileride gerçekleşmesi muhtemel zararlara dayanılarak maddi tazminata hükmedilmesinin olanak dışıdır.

3) Taşınmazların kiraya verilememesi nedeniyle yoksun kalındığı iddia olunan zararın gerçekleşmesi muhtemel zarardır.

4) Başvurucuların söz konusu taşınmazların anılan dönemde kesin olarak kiraya verebileceğine ilişkin kesin delil sunmaları gerekir.

İlk derece mahkemesi, somut olayda yukarıda belirtilen koşulları dikkate alarak idarenin eyleminden kaynaklanan gerçekleşmiş SOMUT KİRA ZARARINDAN söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.

Başvurucular tarafından istinaf edilen karar Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 2.İdari Dava Dairesince (Daire) muhtelif tarihlerde kesin olarak reddedilmiştir ve nihai karar muhtelif tarihlerde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. 

Bunun üzerine başvurucular, 21/03/2018, 23/03/2018, 26/03/2018, 25/07/2018 tarihlerinde idarenin hizmet kusurundan kaynaklanan hasarlardan ötürü uzun bir süre mülklerinden (dairelerden ve dükkanlardan) faydalanamadıkları ve dolayısıyla kira kayıplarının olduğu ve buna binaen zarara uğradıkları gerekçesiyle Anayasa’nın 35. maddesi ile güvence altına alınan MÜLKİYET HAKKININ İHLAL EDİLDİĞİNİ belirterek bireysel başvuruda bulunmuştur. 

Anayasa Mahkemesi incelemesi neticesinde mülkiyet hakkının ihlal edildiğine kabul edilebilir olduğuna ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar vererek başvurunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesine geçilmiştir.

Mülkiyet hakkı, Anayasamızın “Temel Haklar ve Hürriyetler” başlıklı ikinci  kısmının “Genel Hükümler” başlıklı birinci bölümünün “Mülkiyet Hakkı” yan başlıklı 35. maddesi ile güvence altına alınmış olup şu şekilde hükme bağlanmıştır:

         “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

         Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

         Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

Ulusal düzenlemelerde yer alan mülkiyet hakkı ve sınırlandırılması ayrıca uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınmıştır. Buna göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 1 No.lu Protokol’ün “Mülkiyetin korunması” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

         “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.

         İlgili maddeler özü itibariyle mülkiyet hakkına ilişkin olarak uluslararası alanda, devlet tarafından yapılan müdahaleye karşı bireyi korumayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede Anayasanın “Devletin Temel Amaç ve Görevleri” başlıklı 5.maddesi de bazı pozitif yükümlülükleri kapsamaktadır. İlgili hüküm ise şu şekildedir:

“Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

Belirtilen hükümlerden de açıkça görüldüğü üzere, devlet mülkiyet hakkına müdahalede bulunulması durumunda müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hale döndürülmesi, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal bir takım hukuki mekanizmaların oluşturulmasını sağlamakla yükümlüdür. Aksi halde devlet tarafından düzeltici bir mekanizmanın hiç oluşturulmaması veya oluşturulan mekanizmanın müdahaleden önceki durumu tesis edici veya oluşan kaybı giderici nitelik arz etmemesi durumunda mülkiyet hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülük ihlal edilmiş olur.

Anayasa Mahkemesi söz konusu kararında;

  • İdarenin hizmet kusurunun bulunduğunu

  • Her ne kadar kamulaştırma bedeli ödenmiş olsa da taşınmazın mühürlenmesi ile kamulaştırılması arasında geçen 4 yıl 8 aylık süre zarfında başvurucuların taşınmazlarını kullanamamaları ve dolayısıyla kira gelirinden mahrum kalmaları nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini açıkça ifade etmiştir.  

Bu noktada dikkat edilmesi gereken nokta, Anayasa Mahkemesinin ilk derece mahkemesinin kararında ifade ettiği “kesin olarak kiraya verebileceğine ilişkin kesin delil” bir başka deyişle somut bir zararın varlığını arama hususudur. Anayasa Mahkemesi bu konuda çekimser kalmayarak somut olayda taşınmazların tahliye sonrasında 4 yıl 8 ay boyunca mühürlü kalması dolayısıyla kullanılamadığı gibi kiraya verilme imkanlarının da evleviyetle olmadığını belirtmiştir. Keza mülkiyet hakkı, kullanma, yararlanma ve tasarruf etme yetkilerini barındırdığından söz konusu yetkilerin kullanılamayacak durumda olması halinde artık muhtemel bir zarardan değil, somut bir zararın varlığından söz edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. 

Hal böyle olunca, Anayasa Mahkemesi ilgili kararıyla mülkiyet hakkı bağlamında kamu idarelerinin kusuru sebebiyle taşınmazından uzun bir süre yoksun kalan vatandaşlar için uğradıkları zararın daha tatmin edici ve ölçülü bir şekilde giderilmesine yol gösterici oldu.

İlgili kararın tam metni için buraya tıklayınız.

https://www.aslanpinar.combilgi-bankasi/guncel/kara-yolunda-olusan-cokme-sonucu-binanin-kullanilamaz-hale-gelmesi-sebebiyle-ugranilan-zararin-idare-tarafindan-karsilanmamasi-mulkiyet-hakkini-ihlal-etmistir
Diğer Makaleler