• Tarih: 07.05.2021
  • Yazar: Stj. Av. Ceren Nur Enginar & Stj. Av. Yaren Şahin

Kamulaştırmasız El Atmalarda Tazminata İlişkin Mahkeme Kararları Kesinleşmeden İcraya Konulabilecek

         7 Mayıs 2021 tarihli 31477 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Muş İcra Hukuk Mahkemesinin 2020/19 Esas sayılı dosyası ile itiraz yoluna başvurulmuş olup Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte 128 milletvekili 2019/89 Esas sayılı dosyası ile iptal davası açmıştır.

         İptal davası ve itirazın konusu 30.05.2019 tarihinde kabul edilen 12.06.2019 tarihli 30799 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 7176 sayılı Bazı Kanunlar ile 635 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 21. maddesi ile 04.11.1983 tarihli 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na getirilen geçici 14. maddesidir.

        7176 sayılı kanunun 21. maddesi ile eklenen: GEÇİCİ MADDE 14 – Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 4/11/1983 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiilî el konulması veya hukuki el atılması sebebiyle mülkiyet hakkından doğan taleplere dair bedel ve tazminata ilişkin davalarda verilen mahkeme kararları kesinleşmedikçe icraya konulamaz. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce, kesinleşmemiş mahkeme kararlarına dayanılarak başlatılan icra takipleri kesinleşmiş mahkeme kararı ibraz edilinceye kadar durdurulur.”

            İptal taleplerinin gerekçesi ise şu şekildedir:

           “Anayasa’da düzenlenen kamulaştırma usulü yerine kamulaştırmasız el atma yöntemine başvurulmasının idareye haksız menfaat sağladığı, hak sahiplerinin mağduriyetine yol açtığı, dava konusu kurallarla idarenin hukuka aykırı davranmasının teşvik edildiği, mahkeme kararının kesinleşene kadar icra edilememesinin ve mevcut icra takiplerinin durmasının hükme bağlanmasına rağmen bu durma sürecinde mahkeme kararına konu meblağın değerinde ortaya çıkacak kayba yönelik bir tedbirin öngörülmediği, haksız fiil niteliğindeki kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat alacaklarının geç ödenmesinin mülkiyet hakkına orantısız bir müdahale teşkil ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın Başlangıç kısmına, 2., 5., 10., 13., 15., 35., 36. Ve 46. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.”

               Kamulaştırma Kanunu’nun 1. maddesinde amaç ve kapsam şu şekilde düzenlenmiştir:

           “Bu Kanun: Kamu yararının gerektirdiği hallerde gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların, Devlet ve kamu tüzel kişilerince kamulaştırılmasında yapılacak işlemleri, kamulaştırma bedelinin hesaplanmasını, taşınmaz malın ve irtifak hakkının idare adına tescilini, kullanılmayan taşınmaz malın geri alınmasını, idareler arasında taşınmaz malların devir işlemlerini, karşılıklı hak ve yükümlülükler ile bunlara dayalı uyuşmazlıkların çözüm usul ve yöntemlerini düzenler.

           Maddenin lafzından da anlaşılacağı üzere kamulaştırma, mülkiyet hakkının idarenin tek taraflı tasarrufu ile malikin rızası olmaksızın kısıtlandığı veya sona erdirdiği istisnai hallerden biridir. Zira mülkiyet hakkı Anayasa’mızın “Temel Haklar ve Hürriyetler” başlıklı ikinci kısmının “Genel Hükümler” başlıklı birinci bölümünün “Mülkiyet Hakkı” yan başlıklı 35. maddesi ile güvence altına alınmış olup şu şekilde hükme bağlanmıştır:

           Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

           Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

           Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

           Görüldüğü üzere, hükmün birinci fıkrasında herkesin mülkiyet ve miras hakkına sahip olduğu ifade edilmiş özel mülkiyetin esas olduğu kabul edilmiştir. Ancak hükmün ikinci fıkrası kamu yararı gerektirdiği hallerde kanunla mülkiyet hakkının kısıtlanabileceği belirtilmiştir.

           Gerçekten “kamulaştırma” müessesesi de yukarıda anılan Kamulaştırma Kanunu ile düzenlenmiş olup devlet kamu yararı gerektirdiğinde bireylerin mülkiyet hakkını kamulaştırma ile sınırlandırabilecektir.

           Kamulaştırma işlemi Kamulaştırma Kanunu’nun yanı sıra mülkiyet hakkına aykırı işlem tesis etmemek için Anayasa’nın “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” başlıklı üçüncü bölümünün “Kamulaştırma” başlıklı 46. maddesi ile de güvence altına alınmıştır. Buna göre Anayasa’nın 46. maddesi şu şekildedir:

“Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.”

           Ulusal düzenlemelerde yer alan mülkiyet hakkı ve sınırlandırılması ayrıca uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınmıştır. Buna göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 1 No.lu Protokol’ün “Mülkiyetin korunması” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

           “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

          Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”

       Sözleşme’nin ilgili maddesi uyarınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kamulaştırmasız el atmanın, hukukilik ölçütü yönünden mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını çeşitli kararlarında kabul etmiştir (Papamichalopoulos ve diğerleri/Yunanistan, B. No: 14556/89, 24/6/1993; Guisso-Gallisay/İtalya [BD], B. No: 58858/00, 22/12/2009; Sarıca ve Dilaver/Türkiye, B. No: 11765/05, 27/5/2010). AİHM’in karar içeriklerinde mülkiyet hakkının ihlali sonuçlarının giderilmesi çerçevesinde Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamında yaptığı değerlendirmede benzer ihlallere yol açılmaması için bazı tedbirlerin uygulanması gerektiğine karar vermiştir:

    1. İlk ve en önemli gereklilik, taşınmazlara, idare tarafından başından beri veya başlangıçta izin verilmiş olsa da,sonradan hukuka aykırı olarak yapılan el atmaların önüne geçilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasıdır.

     2. Bu bağlamda taşınmazların kullanılması, ancak kamulaştırma kararlarının ve projesinin hukuk kurallarına uygun olarak alınması suretiyle haklı kılındığında ve ilgililere vakit kaybetmeden yeterli bir tazminat ödenmesini güvence altına alacak bir bütçe sağlandığında mülkiyetin korunmasının gerekliliklerine uygun olur.

    3. Bunlara ek olarak taraf devletin kamulaştırma kurallarına aykırı uygulamalara yol açılmaması için caydırıcı tedbirler alması ve bu uygulamaları yapanlara yaptırım uygulaması gerekir.

         Hal böyle iken 12.06.2019 tarihinde yapılan değişiklik ile getirilen geçici 14. madde hükmü mülkiyet ve adil yargılanma hakkının kamu yararı sınırlaması ile yeterli olmayıp bu sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçülülük ilkesi çerçevesinde yer alan “ELVERİŞLİLİK, ORANTILILIK VE GEREKLİLİK İLKELERİNİN” de değerlendirilmesi gerekmektedir.

        Tüm bu değerlendirmeler ile 7176 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle 2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 14. maddenin birinci cümlesinde yer alan “… mahkeme kararları kesinleşmedikçe icraya konulamaz” ibaresinin iptali nedeniyle uygulanma imkanı kalmayan anılan cümlenin kalan kısmının 6216 sayılı Kanun’un 43.maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince Anayasa Mahkemesi’nin 4/2/2021 tarihli ve E: 2019/89 ve K: 2021/10 sayılı Kararı ile Anayasa’nın 13,35,36,46 maddelerine aykırı görülerek oy çokluğu ile iptal edilmiştir.

          Üye Rıdvan GÜLEÇ tarafından yazılan karşı oy yazısı ise şu şekildedir:

        İcra takipleri yönünden kesinleşmiş mahkeme kararının varlığını arayan dava konusu kurallar; idarenin yerine getirmekle görevli oldukları kamu hizmetleri için gerekli olan kaynakların korunmasını ve kamu hizmetlerinde meydana gelebilecek aksaklıklara engel olunmasını amaçlamaktadır. Bu şekilde toplumsal yaşamın sürekli, düzenli ve sistemli şekilde sürdürülebilmesine katkı sunması beklenen kuralların kamu yararını gerçekleştirmeye yönelik olan mülkiyet hakkına sınırlama getirmesi anlaşılabilir ve anayasaya aykırılık içermeyen bir olgudur.

     Parlamentonun kamu yararı ilkesini gözeterek mülkiyet hakkına getirdiği bu sınırlama sadece iptal davasına konu düzenlemeleri içermemektedir.

         Taşınmaz mal hukuku ile ilgili olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 350. maddesinde; “taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin kararlar kesinleşmedikçe yerine getirilemez.” hükmü de Kamu yararı ilkesinin mülkiyet hakkı yönünden katlanılabilir olduğunu ortaya koymaktadır.

        İptale konu kurallar mülkiyet hakkına sınırlama getirmekle birlikte, toplumun üstün yararları karşısında katlanılmaz bir olgu olarak kabul etmediğim için çoğunluğun iptal kararına katılmamaktayım.

        Sonuç olarak kamulaştırmasız el atmalarda, el atma sebebiyle mülkiyet hakkından doğan taleplere dair tazminat ve bedel mahkeme kararı kesinleşmeksizin icraya konulabilecektir.

          İlgili kararın tam metni için tıklayınız.

 

https://www.aslanpinar.combilgi-bankasi/guncel/kamulastirmasiz-el-atmalarda-tazminata-iliskin-mahkeme-kararlari-kesinlesmeden-icraya-konulabilecek
Diğer Makaleler