• Tarih: 01.12.2021
  • Yazar: Stj. Av. Selman YEŞİL

Başvurucunun Mülkiyete İlişkin İcra Edilebilir Bir Yargı Kararına Dayanması ve İdare Tarafından Eylemsiz Kalınarak Bu Hususun Göz Ardı Edilmesi; Mülkiyet Hakkının ve Adil Yargılanma Hakkı Kapsamındaki Kararın İcrası Hakkının İhlaline Sebebiyet Verir

1 Aralık 2021 tarihli 31676 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Nebi SEYHAN Başvurusu”nun konusu, “Mülkiyet hakkı” ile adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilen “Kararın icrası hakkı”nın ihlal edildiği hususlarına ilişkindir.

BAŞVURUYA İLİŞKİN OLAY

 Somut olayda, başvurucunun taşınmaz niteliğinde gecekondusu bulunmaktadır. İlgili mevzuat hükümlerine göre kabul edilen ıslah imar planında taşınmazın bulunduğu ada konut adası olarak görünmesi sebebiyle hükümden yararlanmak için Belediyeye müracaat etmiştir. Buna karşın belediye başvurucunun talebi hakkında karar vermemiştir.

Hal böyle olunca başvurucu, belediyenin somut olaya ilişkin karar almamasını hak sahipliği talebinin reddi biçiminde yorumlayarak bu işleme karşı 2005 yılı içinde idare mahkemesine dava açmıştır.

Bu arada Belediye Encümenince, belirli bir bedelin ödenmesi gerektiği hususu başvurucuya bildirilmiştir. Bunun üzerine başvurucu, yapılan bu işlemin tahsis niteliğinde olmadığı, söz konusu işlemin kendisine yeniden satış niteliğinde olduğu gerekçesiyle bu işleme karşı itiraz etmiştir. Belediyece tahsis işlemi iptal edilerek davanın beklenilmesine karar verilmiştir.

Başvurucu işbu kararın iptali istemiyle dava açmış ise de; İdare Mahkemesinin davası reddedilmiş ve anılan karar, Danıştay tarafından onanmıştır. 

İdare Mahkemesi ara kararı vererek başvurucuya tahsis yapılmamasının gerekçesini davalı idareden sormuştur. Ancak davalı idare gereken bilgi ve belgeleri İdare Mahkemesine göndermemiştir. İdare Mahkemesi, başvurucunun hak sahipliğinin kabul edilmemesine ilişkin işlemi iptal etmiştir. Karar, Danıştay tarafından onanarak kesinleştirilmiştir.

Başvurucu, İdare Mahkemesinin iptal kararının kesinleşmesinden sonra birçok defa kararın uygulanması için idareye başvurmuş ancak başvurucuya idare tarafından dönüş yapılmamıştır.

Yine başvurucu adına tahsis yapılması için Belediyeye müracaat etmiştir. Müracaat dilekçesinde, önceki kararla kendisine tahsis edilen taşınmazı maddi imkânsızlıklardan dolayı satın alamadığını belirtmiş; mağduriyetinin giderilmesi için yeni bir tahsis işlemi yapılmasını talep etmiştir. Belediye konuyla ilgili olarak işlemlerin devam ettiğini başvurucuya bildirmiş akabinde taşınmazın büyük bir bölümü yüksek bir bedelle başvurucuya tahsis edilmiştir.

Lakin başvurucu, mahkeme kararının gereği gibi uygulanmasını talep ettiği için bu öneriyi de kabul etmemiştir.

Bunun üzerine başvurucu, savcılığa başvurmuş olup ilgili idare hakkında soruşturma başlatılmasını talep etmiştir. Başsavcılık tarafından ilgili Kaymakamlıktan soruşturma izni verilmesi talep edilmişse de kaymakamlık soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir. Başvurucu bu karara itiraz yoluna başvurulmuş ancak bu itirazı da reddedilmiştir.

Hal böyle olunca başvurucu, bireysel başvuruda bulunmuştur.

Somut olayda İdare Mahkemesinin 2981 sayılı Kanun uyarınca, başvurucuya hisse tahsis edilmesi isteminin reddine ilişkin Belediye işlemini iptal eden kararının uygulanmamasından şikâyet edilmektedir.

 

ANAYASA MAHKEMESİ’NİN ÇÖZÜMLENMESİ GEREKEN HUSUSLAR AŞAĞIDA YER ALMAKTADIR:

 a) Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; Belediye yönünden icra yükümlülüğü doğuran bir yargı kararının bulunup bulunmadığı hususudur.

İdare Mahkemesinin kararı incelendiğinde başvurucunun tahsis talebinin zımnen reddine ilişkin işlemin iptal edildiği görülmektedir.

 İdari mahkemelerce iptal kararı verilmesi, idari işlemin hukuksal varlığını sona erdirir. Bununla birlikte idarenin, iptal edilen işlemin etkilerini gidermek için (gerekirse yeni bir işlem tesis etmek de dâhil olmak üzere) her türlü tedbiri alma yükümlülüğü doğar. Belediyenin bu yükümlüğünün dayanağı kuşkusuz Anayasa'nın emredici nitelikteki 138. maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Nitekim 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da işlemi tesis eden idarenin iptal kararının gereğini gecikmeksizin ve her hâlde kararın kendisine ulaştığı tarihten itibaren otuz gün içinde yerine getirmesi gerektiği hükme bağlanmaktadır. Dolayısıyla Belediye aleyhine verilmiş, ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının bulunduğu açıktır.

b) İkincil olarak çözümlenmesi gereken husus; iptal kararının icra edilip edilmediğidir.

İptal kararının uygulanmasının anayasal olarak zorunlu olduğu hususunda duraksama bulunmamakla birlikte bazı hâllerde kararın ne şekilde uygulanacağı açık olmayabilir. Bu gibi hâllerde idarenin mahkeme kararının nasıl uygulanacağını belirleme hususunda belli ölçüde takdir yetkisine sahip olduğunun kabulü gerekir. Bununla birlikte idarenin haiz olduğu bu takdir yetkisi hiçbir zaman işlemin uygulanmasından kaçınılacak bir yöntemin tercih edilmesini içermemektedir.

 Anayasa Mahkemesi Kararı uyarınca; İdare, hukuki veya fiilî imkânsızlıklar olsa dahi her durumda kararı uygulamak için elinden gelen tüm gayreti gösterdiğini ve kararı uygulama önündeki engellerin aşılamaz olduğunu ispatlamak zorundadır.

 

ANAYASA MAHKEMESİNİN İLGİLİ KARAR’INDA DEĞİNİLEN İLKELER VE DEĞERLENDİRME ÖLÇÜTLERİ AŞAĞIDA SIRALANMIŞ VE AÇIKLANMIŞTIR

 

1-) Anayasa Mahkemesi ilgili Karar’ında “Mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ilkesi”ne değinmiştir.

Kaymakamlığın, gecekondunun bulunduğu arsanın hak sahibine tahsisi zorunluluğu bulunmadığı biçimindeki tespitinin hukuki ve fiilî imkânsızlık hâline değil kanunun yorumlanmasına dayandığı not edilmelidir. Kaymakamlığın bu değerlendirmesinin mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ilkesiyle açık bir biçimde çeliştiğini vurgulamak gerekir.

Bu karar, Danıştay denetiminden geçerek kesinleşmiştir. Bu koşullarda Kaymakamlığın İdare Mahkemesi kararında ulaşılan bu sonuçla çelişecek bir değerlendirme yapması mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Mahkeme kararındaki yorumun yanlış olduğunun düşünülmesi o kararın gereğinin yerine getirilmemesini meşrulaştırmadığı gibi hukuksal yorum farklılıkları da hukuki ve fiilî imkânsızlık sebebi olarak da sunulamaz.

2-) Anayasa Mahkemesi Karar’ında; derdest yargılamayı ilk incelemede tespit edilecek hususlardan saymıştır.

Bunlara ek olarak; tahsisin iptaline ilişkin işlemde, İdare Mahkemesindeki derdest yargılamanın sonucunun beklenmesi vurgusu yapılmıştır. Kaymakamlık kararında bu hususun da hesaba katılmadığı gözlemlenmiştir.

 

3-) Anayasa Mahkemesi ilgili Karar’ında; Belediyenin anayasal yükümlülüğünü belirlemiş ve Belediyenin sorumluluğunun tespitinde bulunmuştur. 

İptal kararının gereğinin yerine getirilmesi, Belediyenin anayasal yükümlülüğü olup kararın icrası için ilgilinin müracaatının beklemesine gerek bulunmamaktadır. Anayasa'nın 138. maddesi, İdare Mahkemesinin iptal kararının gereğinin Belediye tarafından kendiliğinden yerine getirmesini zorunlu kılmaktadır. Bu anlamda Belediyenin iptal kararının tebliğ edildiği tarih ile başvurucunun yeniden müracaatta bulunduğu tarih arasındaki hareketsizliği Anayasa'nın 138. maddesini açıkça ihlal etmiştir.

 

4-) Anayasa Mahkemesi ilgili Karar’ında; başvurucunun kararın uygulanmasını isteme hakkından feragat edip etmediği hususunu değerlendirmiştir

Kişinin bir mahkeme kararının icrasından açıkça feragat etmesi ya da feragat iradesinin mevcut olduğunu gösteren olguların bulunması hâlinde kamu makamlarının kararı icra yükümlülüğünün devam ettiğinden söz edilemez. Ancak başvurucunun Belediye tarafından iki kere yapılan tahsis teklifini reddetmiş olması kararın icrasından doğan haklarından feragat ettiği şeklinde yorumlanamaz. Zira somut olayda aynen ifanın mümkün olmadığı hususu, soruşturma makamlarınca ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulmuş değildir.

 

5-) Anayasa Mahkemesi ilgili Karar’ında “Eski hâle getirme” ilkesinin Belediye açısından bir yükümlülük olduğuna değinmiştir.

Kaymakamlık kararından sonraki bir tarihte alternatif bir icra şekli olarak ilgili Gecekondu Önleme Bölgesinde yapılan tahsisin iptal kararı aynen icra edilseydi başvurucunun elde edeceği yarara nazaran açık bir nispetsizlik içerip içermediği anlaşılamamaktadır. Belediye Encümeninin kararında buna dair bir açıklama bulunmamaktadır. Bu durumda Belediyenin “Eski hâle getirme” ilkesine göre en uygun alternatif çözüm olduğunu gösterme yükümlülüğünü ifa etmediği değerlendirilmektedir.

Tüm bu koşullar gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi tarafından, mahkeme kararının gereği gibi icra edilmediği, dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiğine hükmedilmiştir.

Başka bir deyişle; gerçekleştirilen ihlal, idarenin eylemsizliği sebebiyle tesis edilemediğinden dolayı; başvurucunun “Mülkiyet hakkı”nın ve adil yargılanma ilkesinin bir gereği olan “Kararın icrası hakkı”nın gözetilmediğini ve bu sebeple söz konusu işlemin Anayasa Mahkemesi nezdinde hukuka aykırılık teşkil etmektedir.

Kararın tam metni için buraya tıklayınız

https://www.aslanpinar.combilgi-bankasi/guncel/basvurucunun-mulkiyete-iliskin-icra-edilebilir-bir-yargi-kararina-dayanmasi-ve-idare-tarafindan-eylemsiz-kalinarak-bu-hususun-goz-ardi-edilmesi-mulkiyet-hakkinin-ve-adil-yargilanma-hakki-kapsamindaki-kararin-icrasi-hakkinin-ihlaline-sebebiyet-verir
Diğer Makaleler