• Tarih: 20.07.2023
  • Yazar: Stj. Öğr. Ali Kutay ÖKTEM

Başvurucuların Yurt Dışında Yaşadığı Gözetilmeksizin Dava Açma Süresinin Katı Bir Şekilde, Kadastro Tutanaklarının Kesinleştiği Tarihten Başlatılması, Kamusal Yarar İle Mülkiyet Hakkının Korunmasındaki Bireysel Yarar Arasındaki Dengeyi Başvurucular Aleyhine Bozar

19/7/2023 tarihli ve 32253 sayılı Resmi Gazete'de 27/04/2023 karar tarihli Anayasa Mahkemesi kararı yayımlandı. Başvuru; taşınmazların kadastro çalışması sonucu üçüncü kişiler adına tescil edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

Olayda muris adına kayıtlı olan sekiz taşınmaz 2/12/1953 tarihinde kesinleşen kadastro tutanaklarıyla Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. İstanbul Belediye'sine devredilen bu taşınmazlardan bir kısmı daha sonra üçüncü kişiler adına tescil olunmuştur. On bir mirasçı tarafından taşınmazların altısı için 19/7/1993 tarihinde Sarıyer 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde Hazine, Sarıyer Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi aleyhine sicilin düzeltilmesi davası açılmış fakat 29/12/1995 tarihinde davayı süre aşımı gerekçesiyle reddedilmiştir.
Yine başvurucular tarafından sekiz taşınmaz için 10/4/2012 tarihinde İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde iki ayrı sicilin düzeltilmesi davası açılmış ve tapuların iptal edilmemesi hâlinde taşınmazların bedelinin tazminat olarak ödenmesine karar verilmesini talep edilmiştir.
Davalı Hazine savunmasında, TBK'de düzenlenen zamanaşımı süreleri, Sarıyer 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29/12/1995 tarihli kararının kesin hüküm teşkil edeceği ve kadastro öncesi sebeplere dayanılarak açılacak davaların on yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu hususlarına yer vermiştir.
Davaları hak düşürücü sürelerin geçmesi sebebiyle reddeden mahkeme, kararının gerekçesinde 29/12/1995 tarihli kararının anılan dava ile eldeki davaların taraflarının aynı olmaması sebebiyle kesin hüküm oluşturmayacağını belirtmiştir. Süre aşımı değerlendirmesi yapılırken 3402 sayılı kanunun 12. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen on yıllık hak düşürücü süreyi göz önüne alan mahkeme, haksız fiil ve sebepsiz zenginleşme taleplerini TBK'deki sürelerin dolmuş olması sebebiyle reddetmiştir.
Temyiz kanun yoluna müracaat edilen olayda Yargıtay, derece mahkemesi kararlarını onamıştır.

Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaları değerlendiren Anayasa Mahkemesi, Bakanlık görüşünü ve yapılan atıfları değerlendirmiştir. Bakanlık görüşünde, davanın kadastro tutanaklarının kesinleşmesinden (1953) yaklaşık 59 yıl sonra açıldığına dikkat çekilerek başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin kapsamının dışında kaldığı ifade edilmiştir.

Kabul edilebilirlik yönünden değerlendirmeye geçen Yüksek Mahkeme, zaman bakımından yetkinin doğru belirlenmesi gerektiğini ifade etmiş ve müdevvere kayıtlarının tasarruf ve zilyetliği doğruladığını kabul etmiştir. Bundan bahisle, kadastro işleminin kesinleştiği tarihte başvurucuların murislerinin müdevvere defterinden kaynaklanan mülkiyetle ilgili haklarını yitirdiği konusunda ihtilaf görülmemiştir. Nitekim esas yönünden incelemeye geçen Anayasa Mahkemesi, mülkün varlığı değerlendirmesi yaparken müdevvere defterindeki kayıtların tapu hükmünde olup olmadığının tartışmalı olduğunu fakat tasarruf ve zilyetliği tasvik edici olduğundan bahisle başvurucuların Anayasa m.35 anlamında korunması gereken menfaatlerinin bulunduğunu belirtmiştir.

Anayasa Mahkemesi bu kararında kadastro işlemiyle birlikte başvurucuların mülkiyet hakkına bir müdahale yapıldığını kabul etmiş ve bu müdahelenin ihlal olup olmadığını üç unsur yönünden değerlendirmiştir.
İlk olarak, ''kanunilik'' yönünden değerlendirme yapılarak kadastro işleminin 2613 sayılı kanuna göre yapıldığı tespit edilerek bu unsurda bir sakatlık görülmemiştir.
İkinci olarak, kadastro işleminin amacına uygun düştüğünden ve kamu yararı bulunduğundan bahisle ''meşru amaç'' unsurunda bir noksanlık bulunmamıştır.
Son olarak ise, ''ölçülülük'' yönünden değerlendirme yapan Yüksek Mahkeme, kanun koyucunun ilgiliye tebligatı öngördüğünü fakat tebligatın ilan yoluyla yapılması sonucu da malikin haberdar olmasının neredeyse kesin olacağını belirtmiştir. Fakat yine bu değerlenirmenin devamında, malikin yurt dışında olması ve taşınmazla bağının kesilmesi durumları istisna olarak gösterilerek, bu durumda dava açma süresinin askı ilan müddetinin geçmesinden sonra başlamasının mülkiyet hakkına ölçüsüz müdahale teşkil edeceğini belirtmiştir. Olayda da böyle bir durumun bulunduğuna kanaat getiren AYM, bunu katı ve şekilci bir yorum olduğunu vurgulamıştır. Zaman bakımından yetki hususunda ise mahkemece söz konusu kişilerin eldeki bireysel başvuruya taraf olanların dışındaki mirasçılar olduğu kabul edilmiştir. Bu durumda AYM'nin zaman bakımından yetkisi kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılacaktır.

Başvurucunun Yunanistan'da yaşadığı göz önünde tutulduğunda ilanen tebligat suretiyle ilginin uyuşmazlık konusu hakkında bilgi sahibi olmasının zor olacağı aşikardır. Nitekim olayda da bu durum göz ardı edilerek; dava açma süresinin aırı katı ve şekilci bir yorumla, kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten başlatılması, kamusal yarar ile başvurucuların mülkiyet hakkının korunmasındaki bireysel yarar arasındaki denge başvurucular aleyhine bozulmuştur.
Tüm bu hususları bir arada değerlendiren Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Makul sürede yargılanma hakkının ihlaline ilişkin iddialar değerlendirildiğinde ise, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.

Giderim yönünden inceleme yapıldığında, Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararı verip yeniden yargılama kararı vermesi durumunda, kararın kendisine ulaşan mahkemenin bu konuda takdir yetkisinin bulunmadığı yani bu kararla bağlı olduğu belirtilerek; mülkiyet hakkının ihlali bulunan olayda yeniden yargılama yapılması gerektiğini karara bağlamıştır.

Kararın tam metni için tıklayınız.

https://www.aslanpinar.combilgi-bankasi/guncel/basvurucularin-yurt-disinda-yasadigi-gozetilmeksizin-dava-acma-suresinin-kati-bir-sekilde-kadastro-tutanaklarinin-kesinlestigi-tarihten-baslatilmasi-kamusal-yarar-ile-mulkiyet-hakkinin-korunmasindaki-bireysel-yarar-arasindaki-dengeyi-basvurucular-aleyhine-bozar
Diğer Makaleler